Orta Asya’dan çıkarak Anadolu’ya kadar büyük bir coğrafyayı kısa surede tabiri caizse tepeleyen ve önüne çıkan her kuvveti mağlup eden Moğolların Anadolu’ya saldırmak için 1241-42 yıllarına kadar beklemeleri tesadüf değildir. Anadolu’yu kısa sürede iskân edip büyük Haçlı Seferleri’ne karşı koyabilmiş Türklerden çekindikleri aşikardır. Moğollar, 1240 yılında Babailer isyanını güçlükle bastırabilen Anadolu Selçuklu devletinin zafiyetini fark edip yönlerini ancak o zaman Anadolu’ya çevirmişlerdir.
“Moğol sürüleri tarihin eski ve yeni dönemlerinde benzeri görülmemiş büyük bir istila gerçekleştirdiler. Bir ordu ta Çin sınırlarından kalkacak ve kısa süre içinde Armenia bölgesine kadar uzanıp, diğer taraftan Irak’ın yakınlarına Hemadan bölgesine gelerek bütün buraları kısa bir müddet içinde istila edecek, inanılacak gibi bir hadise olarak görülmüyor.”
–İbnü’l Esir [12]
Birçok tarihçiye göre, Moğolların o tarihlerde Anadolu’yu istila planlarını yürürlüğe koymalarının bir diğer sebebi daha vardır. Moğolların İran istilasını komuta eden Cormagon Noyan’ın felç olup sağlığının bozulmasından sonra 1241’te Moğol hanı tarafından görevlendirilen Baycu Noyan, kendini ispatlamak ve hanın gözüne girebilmek için bölgede ciddi bir kuvvet toplayarak o tarihlerde henüz tam olarak tabiiyete alınamayan Anadolu’yu ele geçirmek için sefere çıkmıştır. 1242 yılında 30-40 bin civarı askerden oluşan birliği ile Erzurum’a yönelmiştir. Erzurum, Anadolu’nun doğusunda, giriş noktası ve transit ticaret yolları üzerinde kurulmuş, sağlam kaleye ve iyi donanımlara sahip bir şehirdi. Moğol kuşatmasına karşı büyük bir dayanaklık gösteren şehir, emirlerin aralarındaki anlaşmazlıklar sonucu düşmüştür. Moğollar şehre girdiğinde büyük bir katliam yaparak, şehri ateşe vermişler ve yağmalamışlardır. Yağma sonrasında sanat yeteneklerine sahip olanları hayatta bırakıp, diğerlerini ise kılıçtan geçirmişlerdir. Moğolların ele geçirdikleri şehirlerde kafatasları kule olacak kadar katliam yapıp sadece sanatkârları sağ bırakmaları ve onları Moğolistan’a göndermeleri de ilginç bir nottur. Kışın yaklaşması sonucu, Moğol ordusu kışlakları olan Azerbaycan’ın Mugan bölgesine çekilmişlerdir. Bu Selçuklulara büyük bir fırsat vermiştir. Erzurum’un dehşet verici akıbeti sonrası devlet hızlı bir şekilde yaklaşan Moğol tehlikesine karşı hazırlanmaya başlamıştır. Sultan, devlet ve ordunun ileri gelenlerini Kayseri’de alınacak karar ve tedbirleri konuşmak üzere toplamıştır. Toplantı sonrası savaş hazırlıkları başlatılmış, komşu ülkelere elçiler gönderilerek yaklaşan Moğol tehlikesine karşı beraber hareket etme teklifi yapılmıştır. Ayrıca, Selçuklu ordusunu desteklemek üzere ücretli askerler toplanmıştır. İznik Rum İmparatorluğu ve Eyyübiler gibi komşu ülkelerden ve Çukurova Ermeni Krallığı, Trabzon Rum İmparatorluğu ve Halep Eyyübiler gibi Selçuklulara bağlı yerlerden destek istenmiş, para ve toprak bağışıyla hükümdarlar ortak hareket etmeye teşvik edilmeye çalışılmıştır. Sadece Halep Eyyübiler 2-3 bin civarı bir destek kuvvet göndermişlerdir.
70-80 bin askerden oluşun Selçuklu ordusu 1243 ilkbaharında Kayseri’de toplanmıştır ve Sivas’a hareket etmiştir. Ordu Sivas’ta beklerken Baycu Noyan’ın 30-40 bin kişilik tamamen atlı birliklerden oluşan Moğol ordusuyla harekete geçtiği haber alınmıştır. Bu orduda önemli miktarda Kıpçak Türkü de vardır. Tecrübeli komutanların iyi tahkim edilmiş, silah ve erzak bakımından zengin bir şehir olan ve güçlü surlara sahip Sivas’ta kalınmasını ve Moğolların burada karşılanmasını teklif etmelerine rağmen, genç ve tecrübesiz komutanların etkisiyle liyakatsiz ve yeteneksiz Sultan ikna edilerek ordu Erzincan’a doğru hareket etmiştir. Sivas ve Erzincan arasındaki Kösedağ’da savaş için elverişli ve çevreye hakim bir tepede ordugah kurulurken Moğollar da bölgeye yakın Erzincan’ın Akşehir ovasına gelmişlerdir. Ordunun bulunduğu konumda hayvanlar için otun ve suyun bol olmasının avantajını ve yamaç olan bu mevkiinin kolay savunulabilir olduğunu bilen deneyimli devlet adamları, manası olmayan bir maceraya atılarak risk alınmamasını ve bekleyerek Moğolların burada karşılanması gerektiğini savunmuştur. Aksi şekilde, genç ve deneyimsiz komutanlar hızla saldırıya geçilmesini isteyerek, gerçeklikten uzak planlarıyla tecrübesiz Sultanı ikna etmişlerdir. Savaş, kaynaklarda 3 bin ile 20 bin civarı arasında gösterilen Rum, Frank, Gürcü ve seçme Selçuklu askerinden oluşan bir öncü birliğin Kösedağ platosunun sarp geçitlerinden aşağı doğru inmesiyle başlamıştır. Yüksek bir mevkideki ordugahtan aşağı inen bu birlikler aşağı inene kadar yorulmuştur.
“Bunlar kaçmaktan başka iş yapmazlar. Bugün kılıcımın altında kelle görüyorum”
–Baycu Noyan [12]
Şiddetli çarpışmalardan sonra Moğollar kadim Bozkır taktiği olan sahte ricat taktiğini uygulamaya başlayarak geri çekilmişler ve bunu bir zafer olarak gören Selçuklu birliğini hilal şeklinde kıskaca alarak imha etmişlerdir. Bu çok ilginç bir olaydır, çünkü bu taktiği Türkler yüzyıllarca kullanmışlardır ve hatta Anadolu Selçukluların atası Sultan Alparslan 172 sene önce bu taktikle Malazgirt ovasında Türk tarihinin en büyük zaferlerinden birisini kazanmıştır. Selçuklu ordusunun bu taktiği unutmuş veya düşünememiş olması gerçekten tuhaftır. Moğollar Selçuklu öncü birliğini imha ederken ordunun büyük bir kısmı Kösedağ yamacından bunu maalesef seyretmiştir. Burada Moğolların nasıl bir korku yaydığını ve psikolojik üstünlüklerini görmekteyiz. Moğollardan kaçmayı başarıp sultanın huzuruna çıkan tecrübeli komutanlardan Nasuheddin Farsi, sultana ağır sözler sarf edip, adamlarını alıp Halep’e gitmiştir. Sultan, Moğollardan kaçabilmiş bir diğer bey olan Çaşnigir Çavlı’yi beylerbeyi tayin ederek ülkenin yönetimini ve idaresini ona bıraktığını söylemiştir. Büyük bir panik, korku ve acizlik içerisindeki tecrübesiz Sultan, Türk tarihinin en utanç verici olaylarından birine imza atarak kaçmıştır. Başsız kalan ordu dağılarak kaçmıştır. Sabah olduğunda Moğol ordusu, Selçuklu kampının hala çadırlarla kurulu olduğunu görünce pusu kurulduğunu düşünüp temkinli davranarak iki gün boyunca ordugaha girmemişlerdir. İki gün sonra çadırlara girip büyük miktarda eşya, silah ve ganimet bulmuşlardır.
“Böyle bir görüş ve önlemle, böyle uğursuz çalışma arkadaşlarıyla nasıl cihangirlikten dem vurur, düşmanın karşısına çıkarsın? Ülkeyi, millet ve devleti yok edip Müslümanları ve bütün insanları acılara boğdun”
–Nasuheddin Farsi’nin Sultan’a söylediği sözler [12]
Sultanın kaçması ve ordunun dağılması sonucu Anadolu’da Moğollara direnç gösterebilecek bir güç kalmamıştır. Baycu Noyan, hızlıca batıya ilerleyerek Sivas’a gelmiştir. Onu orada şehrin ileri gelenlerini toplayan Kırşehirli Kadı Necmeddin karşılamıştır. Kadı Necmeddin, daha önce Cengiz Han’ın hizmetinde bulunmuş ve ondan bir güven belgesi almış bir insandı. Bunun sayesinde Baycu Noyan’ı ikna ederek şehir halkının kılıçtan geçirilmesini ve esir alınmasını önlemiştir ve şehir sadece yağmalanarak kurtulmuştur. Daha sonra, Selçukluların en önemli ve zengin şehirlerinden birisi olan Kayseri’ye yönelen Moğollar, şehri kuşatmıştır. Başlangıçta büyük mukavemet gösterilmesine rağmen, şehirdeki bazı yetkililerin can ve mal güvenceleri karşılığında şehirden ayrılıp Noyan’ın yanına gitmeleriyle direnç azalarak şehir düşmüştür. Moğollar, şehrin önemli binalarını yakmış, birçok kadını esir olarak yanlarında götürmüş ve büyük bir katliam yapmışlardır.
Kösedağ bozgununun faturası çok ağır olmuştur. Ulu Sultan Alaeddin Keykubad döneminde devlet doğal sınırlarına ulaşarak en parlak dönemini yaşarken, sultanın zehirlenmesiyle tahta çocuk yaşta tecrübesiz bir sultanın geçmesiyle devlet uçuruma sürüklenmiştir. Savaş sonrası, Sultan Antalya’ya çekilmiş, devlet siyasi ve ekonomik olarak bir Moğol vassalı haline gelmiş, Anadolu’da otorite büyük ölçüde sarsılmış ve düzensizlik baş göstermiştir. Selçuklu devletine bağlı vassal devletler (örneğin Çukurova Ermenileri) Moğol zulmünden korktukları için Moğollara bağlanmışlardır. Anadolu’da düzen bozulmuş, eşkıyalık her tarafa yayılmış ve devlet zamanla parçalanarak irili ufaklı birçok beyliğin ortaya çıkışına sebep olmuştur. Anadolu halkı uzun bir süre boyunca Moğollar tarafından acımasızca zulüm görmüş, talan edilmiş ve sömürülmüştür. Moğollardan kaçanlar köy ve kasabaları terk etmiş, tarlalar başıboş bırakılmış ve 1243 yılında memlekette büyük bir kıtlık yaşanmıştır [13]. Anadolu’nun kültürel ve ekonomik merkezleri olan yerlerde halk kılıçtan geçirilmiş, esnaf ve sanatkârlar Türkistan’ın iç kesimlerine sürülmüş ve halka ağır vergiler yüklenmiştir. Ülkeyi üç ay boyunca tahrip eden Moğollar, kışı geçirmek üzere Azerbaycan’a çekilmişlerdir. Vezir Mühezzibeddin Ali, bu büyük istila ve vahşeti durdurabilmek için Baycu Noyan’ın pesinden Mugan’a kadar giderek uzun görüşmeler yapmıştır. Bu görüşmeler sonucunda, Moğollara yıllık vergi olarak para, hayvan ve çeşitli değerli hediyeler karşılığında bir barış antlaşması yapılmıştır. Moğollar, devletin yıkılışına kadar tahta geçecek sultanları ve önemli görevlere atanacak devlet adamlarını belirlemiştir. Daha sonraki dönemlerde Moğolların Anadolu’ya tahttaki Selçuklu Sultanlarından daha fazla yetkiye sahip olan valiler ve komutanlar atamaları, devletin hükümranlık döneminin bittiğini açıkça göstermektedir. Dönemin önemli olaylarından birisi de 1277 yılında I. Baybars komutasındaki Memlük ordusunun Anadolu’yu girerek Elbistan’da Moğolların Anadolu’daki kuvvetlerini mağlup etmesidir. Moğollar Memluk zaferinin öcünü Anadolu Türklerinden alarak geniş çaplı katliamlar yapmışlardır. Bu katliamlarda yaklaşık iki yüz bin Türk hayatını kaybetmiştir [14]. Anadolu’daki Moğol istilası süresince, Türkiye’yi Moğol istilasından kurtarmak için bazı devlet adamları tarafından başlatılan girişimler başarısız olmuştur. Halk, ağır vergilerle ve bazen de canlarıyla bu başarısız çabaların bedelini çok ağır bir şekilde ödemiştir. Devletin son döneminde merkezden atanan Moğol vali ve yöneticileri halka zulmetmiştir. Bu büyük Moğol felaketi Anadolu’nun hızlı bir şekilde Türkleşmesini ciddi şekilde sekteye uğratmıştır, ancak bu süreç geçici olacaktır. Moğol kabusunun en karanlık olduğu zamanlarda bile, Selçuklu’nun dağılmasıyla düşen Türk sancağını kısa bir süre sonra devralacak Türk beyliklerinin ortaya çıkışı, 200 yıllık süreç sonrası Anadolu’da artık Türklerin kalıcı olduğunu ve Türk kültürünün hakim kültür olduğunu göstermektedir. Tüm bu kötü yıllara, eziyetlere ve aşağılanmalara rağmen milletimiz dimdik ayakta kalmıştır. Moğol istilasından dolayı Orta Asya ve İran’dan göçen büyük Türkmen kitleleri Malazgirt sonrası göçte olduğu gibi kültürlerini Anadolu’ya getirmiş, aynı şekilde Anadolu’ya gelmiş alimler, dervişler, Türkmen babaları bu toprakların Türkleşmesi ve Müslümanlaşmasında büyük rol oynamıştır ki bundan ayrıntılı şekilde bu yazı serimin devamında bahsedeceğiz. Hoca Ahmet Yesevi yolundaki Horasan Erenleri, Moğol zulmü altında inim inim inleyen Türk milletinin arkasında adeta manevi bir duvar gibi durarak topluma can suyu olmuş ve Ahiler şehirlerde ticari hayatin tekrar düzene oturması, şehirlerin imarı ve toplumun huzurunun sağlanması için büyük hizmetler yapmıştır. Tasavvufi akımlar ve Ahiler gibi teşkilatlar Türk milli kültürünü muhafaza etmiştir. Kösedağ savaşı sonrası Anadolu’ya iskan ettirilen Moğollar bu sayede dillerini ve kültürlerini Türklere empoze edememişlerdir.
[12] İslam Tarihi El-Kamil Fi’t-Tarih Tercümesi, İbnü’l Esir, Çeviren: Ahmet Ağırakça, Abdülkerim Özaydın
[13] Kösedağ Savaşı’ndan sonra Anadolu’da Moğol hakimiyeti ve tesiri, İsmail Yıldırım
[14] Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı-Destanları, Faruk Sümer
Bir yanıt yazın