Kâni Karaca

Türk Güncesi olarak Türk kültürünü tanıtmak amacıyla çıktığımız bu yolda Türk müziğini anlatmak önemli bir yer tutuyor. Yıllar geçtikçe popülerliği azalan ve yeni kucakların ilgi göstermediği Klasik Türk müziği ve Türk halk müziğinin durumu bizi oldukça üzmekte ve Türk müziğiyle alakalı daha fazla içerik üretme isteği vermektedir.

20. asrın en iyi seslerinden birine sahip olan Kâni Karaca (1930-2004), Klasik Türk Mûsikîsinin en büyük temsilcilerin biridir. İstanbul tilavet (Kur’an’ı uygun bir şekilde okumak) geleneğinin son temsilcisi olarak kabul edilen Kâni Karaca bir hafız, mesnevihan (Mesnevi okuyan ve katılımcılara açıklayan) ve mevlithan (bestelenmiş Mevlid metnini makamına ve usulüne uygun bir şekilde okuyan) olarak aynı zamanda muhteşem bir Türk Din Mûsikîsi icracısı ve bir zamanlar Türkiye’de kandil gecelerinin aranılan sesiydi.

1930 yılında Adana’nın Adalı köyünde doğan Kâni Karaca henüz iki aylıkken gözlerini kaybetmiştir. Kız kardeşinin ifadesine göre Kâni Karaca üvey annesinin gözüne yanıcı bir madde dökmesi sonucu kör olmuştur. Köyünde Türk radyoları çekmeyen Karaca, Arap radyolarındaki Kur’an programlarıyla mûsikîyle tanışmıştır. 6-7 yaşlarında köyünün imamın yetiştirmesiyle Hıfza (Hafızlık) başlamış ve ilerleyen yıllarda çevre köy ve camilerde mukabele (birisinin Kur’an-ı Kerim okuyuşunu takip etmek ve bu suretle hatim indirmek) yapmaya başlamıştır. Adana’da tanınmış bir hale gelen ve daha iyi eğitim almak için 1950 yılında İstanbul’a gelen Karaca, dönemin büyük mûsikî üstadlarından dersler alarak Klasik ve Din Mûsikîsinde yeni bir ekol olmuştur [2]. Karaköy Yeraltı Camii İmamı ve Hâfız Ali Üsküdarî’den Üsküdar tavrı Kur’an okuyuşunu öğrenmiştir. Yine

Hafız Ali Efendi’den icazet almıştır. Karaca’nın bir diğer önemli hocası ünlü klasik Türk müziği bestecisi Sadettin Kaynak’tır. Onunla meşk ederken mûsikî nazariyat (müzik teorisi) bilgisini tamamlamıştır.

Kâni Bey’in tilâvetteki hocası, Yerebatan Camii’nin imamı olan Ali Üsküdârî Efendi’dir. Ali Efendi, Üsküdar tarîki, Üsküdar ağzı denilen icrânın temsilcisi. Tabi sarayda bulunmuş, Sultan II. Abdülhamid’e terâvih kıldırmış, mukâbele okumuş, yaşlılık devrinde de Kâni Karaca’yı yetiştirmiş bir zat [1].

1950’lerin sonu ve 60’larda İstanbul radyosunda çeşitli eserler okumuştur.

1979 yılında İstanbul radyosunda resmi memur olarak çalışmaya başlayan Karaca, emekli olduğu 1996 yılında kadar birçok konser ve etkinlik ile Türk Mûsikîsini tanıtmış ve temsil etmiştir. Aynı zamanda İstanbul Devlet Konservatuarı’nda verdiği derslerle makam müziğinin gelecek kuşaklara aktarılmasında büyük hizmetler yapmıştır. Okuduğu eserlerde kendine özgü bir tavır geliştirmiştir. Eserlerini icra ederken kullandığı tavır ve yaptığı usta geçkilerle (Türk Müziğinde bir makamdan kuralları farklı olan bir başka makama geçme) yeni bir akım oluşturmuştur. Türklere özgü geleneksel mevlid ve Kur’an okuma tavrını 21. yüzyıla taşımıştır.

İnsan sesini en iyi kullanabilme örneğini sergilemiş bir ustaydı. En büyük, enstrüman insan sesidir. Bu enstrümanı büyük ustalıkla kullanmak absolitenin ötesinde, perde indirme kaldırma teknikleriyle makamdan makama geçkiler yapabilmek Türk Mûsikîsi makamlarının her birinin birbiriyle olan ilintisini bilmek ile gerçekleşecek bir hâl olduğundan yüksek bir iştir ve sorumluluktur. Kâni Karaca bunu bir oyun mesâbesinde değerlendirir ve gırtlağı ile oyun oynarcasına yapardı. Yarım sesten bir sese transpoze etmekten tutun taksimi ağzıyla bütün canbazlıkları yapıp icrâ eden bir ustaydı [1].

Yazımızı ustanın birkaç örnek icrası ile bitirelim.

1) Kur’ân-ı Kerîm Tilâveti

Kani Karaca – Haşr Suresi

2) Salâ

Kani Karaca-Salâ (Dilkeşhâveran makamı)

3) Ezân

Kani Karaca – Sabah Ezanı (Saba makamı)

4) Mevlîd

Mevlîdler Hz. Muhammed’in doğumunu konu alan eserlerdir ve en yaygını Süleyman Çelebi’nin Vesiletün Necat adlı eseridir.

Kâni Karaca – Mevlid (Veladet Bahri, Rast makamı)

Kani Karaca – Mevlid (Merhaba Bahri, Uşşâk makamı)

5) Klasik Türk Mûsikîsi

Kani Karaca Sazlar Çalınır Çamlıca’nın Bahçelerinde (Hicaz makamı)

Kani Karaca-Olmaz ilaç sine-i sadpareme

6) Kaside

Kaside din veya devlet büyüklerini öven divan şiirleridir.

Kani Karaca-(Kaside)-Açıldı cennetin bab-ı nesimi pür safa geldi (Nihâvend makamı)

7) Salâvat

Kani Karaca-Salâvat (Nihavend makamı)

8) Kamet

Kamet ayağa kalkmak demektir ve namazın farz kısmı başlamadan önce okunan ezanın daha hızlı bir şeklidir.

Kani Karaca-Kamet (Uşşak makamı)

Kaynakça

[1] XX. Yüzyılda Türk Din Mûsikîsi Geleneğinde Kâni Karaca, Mustafa Asım Akkuş

[2] Kâni gitti, bu iş bitti!, Murad Bardakçı, https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/murat-bardakci/73-yil-sonra-ayni-gunlerde-yine-ayni-ihanet-itiraflari-229523