Büyük Kartal’ın Ölümü ve Sonrası

Saltanat didükleri ancak cihân gavgasıdur

(Saltanat dedikleri sadece bir dünya kavgasıdır)

Olmaya baht u sa’âdet dünyede vahdet gibi

(Dünyada Allah’a yakınlık kadar büyük mutluluk ve baht açıklığı olamaz)

Kanuni Sultan Süleyman’ın Muhibbi mahlasıyla yazdığı divan şiirlerinden belki de en ünlüsü olan ve Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi dizesiyle başlayan şiirden alıntı olan bu beyitin, saltanat için iki oğlunu ve onlardan olma birçok erkek torununu öldürtmüş bu ünlü Türk hükümdarın kaleminden çıkması anlamlıdır. Bütün Türk tarihinde olduğu gibi Osmanlı devleti tarihi de saltanat uğruna sayısız darbe, ihanet ve savaş ile doludur. Taht için Yavuz Sultan Selim’in babası II. Bayezid’i 1517’de alaşağı etmesi ve sonrasında muhtemelen zehirletmesi, III. Mehmed’in 1595’te tahta çıktığında tam 19 kardeşini boğdurtması, 1622’de Genç Osman’ın yeniçerilerin başını çektiği bir isyanla hakaretler edilerek gaddarca öldürülmesi, 1808’de III. Selim’in büyük bir eziyetle katledilmesi gibi birçok hadise vuku bulmuştur.

Yaşarken birçok kez zehirlenme teşebbüslerinden kurtulan ve Memlük devleti üzerine yapılacak bir sefere hazırlanırken şüpheli bir şekilde 1481 yılında 51 yaşında vefat eden Fatih’in ölümü Hristiyan dünyasında büyük sevinç yaratmış, Venedikliler 𝗟𝗮 𝗚𝗿𝗮𝗻𝗱𝗲 𝗔𝗾𝘂𝗶𝗹𝗮 𝗲̀ 𝗺𝗼𝗿𝘁𝗮! yani büyük kartal öldü [1] diyerek kilise çanları çalmış, kutlamalar yapmışlardır. Avrupa bu haberle çalkalanırken Fatih’in hayattaki iki oğlu Şehzade Bayezid ve Şehzade Cem arasındaki taht kavgası tüm hızıyla başlamıştır. Bu mücadele o kadar kontrolden çıkmıştır ki Hz. Muhammed’in müjdelediği İstanbul’un fethini gerçekleştirmiş büyük Türk hakanı Fatih’in naaşı ortada bırakılmıştır. Devlet erkanı iki şehzade arkasında ikiye bölünmüş, Sadrazam Karamani Mehmed Paşa’nın başını çektiği grup küçük oğul Cem’i desteklerken, deneyimli vezir İshak Paşa’nın başını çektiği grup büyük oğul Bayezid’i tahta çıkarmak istemiştir. Fatih’in sefer yolunda Gebze civarlarında Tekfur çayırı olarak bilinen yerde vefatı akabinde cenazesi gizlice Topkapı Sarayına getirilmiştir. Sultanın vefatının haberi 11 gün sonra ordugahta yayılmış, Yeniçeriler kayıklarla İstanbul’a geçerek Sadrazam Karamani Mehmed Paşa’yı öldürmüş ve şehri yağmalamışlardır. Topkapı Saray arşivinden bir belgeye göre Baltacılar Kethüdası Kasım Sultan II. Bayezid’e şunları söylemiştir:

Ol halde hünkâr müteveffa oldu, üzerinde üç gün üç gece mum yanmadı. Vardım kapıcılar kethüdasına söyledim. Ol dahi ishak paşa’ya söyledi. Emreylediler, mum yaktım, rayihasından kimse yanına varamadı. Ben fakir usta ile bilece içini ayırtladım.

Dolayısıyla, tüm bu olayların telaşında Fatih Sultan Mehmed’in naaşının tam üç gün boyunca unutulduğu anlaşılmaktadır. Mayıs ayının sıcağında ulu Fatih’in cesedi on günden uzun bir süre üstünde elbisesiyle ortada kaldığı için oluşan kokudan dolayı odaya kimse girememiş, Baltacılar Kethüdası ile bir usta Fatih’i gasletmiş ve Selçuklular ve beyliklerde de görülen eski Türk geleneklerine uygun olarak iç organlarını çıkartıp ve mumyalayıp kefenlemişlerdir. Sonuç olarak, Fatih Sultan Mehmed’in ölümü saltanat mücadelesinin insanları kendisine ne denli esir yaptığını bir kere daha göstermiştir. Bayezid, saltanatı ele geçirip sultan olmuş, kardeşine karşı savaşını kaybeden Cem kaçmıştır. Cem Sultan meselesi Osmanlı’yı Bayezid döneminde Avrupa siyasetinde zor duruma sokmuştur. Rodos Şövalyeleri ve daha sonrasında Papalık tarafından rehine olarak tutulan şehzade, Osmanlı’ya karşı Hristiyan dünyası tarafından uzun yıllar boyu bir baskı unsuru olarak kullanılmıştır. Rodos, Fransa ve İtalya’da oradan oraya sıkıntı ve ümitsizliklerle dolu bir hayat geçiren Cem’in şiirlerinde genç yaşta vatanından uzakta kalmanın etkisiyle gurbet teması önemli bir yerdedir ve bu yönüyle bize Divan edebiyatında nadir olan gurbet ve vatan şiirlerinin ilk örneklerini vermiştir [3].

Bu yazıyı Farsça ve Türkçe iki divanı bulunan Cem Sultan’ın gurbetteki vatan hasretini anlatan bir şiiriyle bitirelim:

Cân dimâğına ereli bûy-ı vatan

Dil diler kim görüne rûy-ı vatan

Çeşme-i hayvândan ey cân hoş durur

Ben garîb üftâdeye cûy-ı vatan

N’ola cândan istesem çün yeğ durur

Bâğ-ı cennetten bana kûy-ı vatan

Gönlüm eyler dâimâ onu taleb

Bend olaldan bana gîsû-yı vatan

Hurrem olup cân-ı Cem irdi safâ

Dil sabâdan alalı bûy-ı vatan

“Vatan kokusu can dimağına ulaştığında gönül, vatanın yüzünü görmek ister. Vatanın ırmakları gurbete düşmüş bana âb-ı hayattan daha hoş gelir. Çünkü vatanın bir köşesi bile bana cennet bahçelerinden daha iyi geldiği için vatanı gönülden arzulasam bunda şaşılacak bir şey yok. (Tıpkı bir güzelin gibi) vatanımın uzun siyah saçlarına bağlanalı gönlüm hep onu ister. Cem’in gönlü, sabah rüzgârının getirdiği vatan kokusunu aldığından beri mutludur, sevinçlidir [3].”

Kaynakça

[1] Dizionario Biografico degli Italiani, https://www.treccani.it/enciclopedia/battista-gritti_(Dizionario-Biografico)/

[2] Fatih Sultan Mehmed’in ölümü, İsmail Hakkı Uzunçarşılı

[3] İki Gurbet Şâiri: Bâbür Şâh ve Cem Sultân’ın Şiirlerinde Vatan,Hanzade Güzeloğlu