Bu yazıda günümüzde bazı çevrelerin Anadolu’daki Türk varlığının meşruluğunu sorgulamak için öne sürdüğü “Türk diye bir etnisite yoktur” veya “Türkler aslında Müslüman olmuş Rumlardır” gibi bilimsel dayanaktan yoksun iddiaları, DNA testi verilerini kullanarak çürüteceğiz. Türkiye’de millet, ulus, etnisite ve ırk kavramlarının sıkça birbirinin yerine kullanılması konuyu anlamayı zorlaştırmaktadır. Oxford sözlüğün etnisite tanımı şöyledir:
Genellikle kültür, din, gelenek ve göreneklere dayalı grup kimliğini ifade eder. Bazı bağlamlarda, aşağılayıcı çağrışımları olabilen “ırk” kelimesine eşdeğer “politik olarak doğru” bir terimdir [1].
Etnisite kavramının bu tanımı doğrultusunda, bu olgu çok boyutlu bir yapıya sahiptir. Etnisite; din, dil ve kültürel pratikler gibi sosyal unsurların yanı sıra genetik mirası da kapsayan bir bütündür. Her ne kadar “etnisite” ve biyolojik anlamdaki “ırk” terimleri birebir aynı anlama gelmese de bu iki kavram arasında belirli bir kesişim alanı mevcuttur. 20. yüzyılın başlarında Türkçülük hareketinin önde gelen düşünürleri Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura gibi isimler, “ırk” terimini bugünkü “etnisite” kavramına benzer bir anlamda kullanmışlardır.
Sayısal veriler ve DNA testlerinin incelenmesine geçmeden önce altı çizilmesi gereken en temel husus, dünya üzerindeki hiçbir milletin genetik açıdan homojen veya “saf” olmadığı gerçeğidir. İnsanlık tarihi boyunca yaşanan göçler, savaşlar, kültürlerarası evlilikler, ticaret ilişkileri ve diğer sosyal etkileşimler neticesinde tüm insan toplulukları genetik olarak sürekli bir karışım sürecine tabi olmuştur. Evrimsel perspektiften bakıldığında, bir insan topluluğunun gen havuzundaki çeşitlilik, o topluluğun hayatta kalma potansiyelini ve değişen çevresel koşullara adaptasyon yeteneğini artırmış, aynı zamanda zararlı genetik mutasyonların olumsuz etkilerini sınırlandırmıştır. Bu bağlamda genetik çeşitlilik, toplumların evrimsel süreçteki dayanıklılığına katkı sağlayan bir avantaj olarak değerlendirilmelidir. Günümüzde varlığını sürdüren dünya milletlerinin tamamı, istisnasız olarak belirli bir etnogenez süreci sonucunda şekillenmiştir. Bu noktada “etnogenez” kavramının tanımlanması, konunun daha iyi anlaşılması açısından önem taşımaktadır:
Etnogenez, yeni etnik grupların nasıl oluştuğunu araştırır. Göç, evlilik, kültürel değişim ve dil kullanımı gibi çeşitli faktörleri içeren karmaşık bir süreçtir [2].
Alman, İngiliz veya Rus gibi bütün büyük milletlerin tarihi, etnogenez süreçleri neticesinde şekillenmiştir. Bu gerçek, hiçbir modern milleti “devşirme” veya “yapay” kılmaz. Etnik grupların oluşumunda fetih dinamikleri önemli bir rol oynamıştır. Bu tür durumlarda, egemen/fatih grubun diğer topluluklara uyguladığı siyasi veya ekonomik güç, genellikle fatihlerin kültürel norm ve değerlerinin fethedilen grup tarafından benimsenmesiyle sonuçlanmıştır. Türkler, tarih boyunca “fatih” bir millet olarak öne çıkmıştır. Oğuz Türkmenlerinin 11. yüzyılda Malazgirt Savaşı’yla Anadolu coğrafyasına girmeleri, bu türden bir etnogenez sürecini başlatmıştır. “Anadolu’nun Türkleşmesi” başlıklı 10 yazılık serimizde detaylı olarak incelediğimiz üzere, Anadolu’daki Bizans tebaası Rumlar hızla Türkleşmiş ve Müslümanlaşmıştır. Dolayısıyla bu etnogenez süreci, Türk kimliği ekseninde gerçekleşmiştir. Burada açıklığa kavuşturulması gereken önemli bir nokta, Türkiye’de sıklıkla karıştırılan Rum ve Yunan/Grek kavramlarıdır. “Rum” kelimesi “Romalı” anlamına gelir ve Türkler Anadolu’ya gelmeden önce Doğu Roma’nın (Bizans) tebaasını ifade eder. Ancak Rum, Helen/Grek anlamına gelmez. “Rum” olarak tanımladığımız ve Yunanca konuşan yerli Anadolu halkının büyük çoğunluğu genetik olarak Yunan/Grek değildir. Bu topluluklar, Doğu Roma etkisiyle kültürel olarak Helenleşen ve ana dillerini unutarak Yunanca konuşmaya başlayan, Hattiler, Hititler, Palalar ve Truvalılar gibi kadim Anadolu uygarlıklarının mirasçıları olan topluluklardır. Anadolu Türkleri, Orta Çağ Oğuz Türkmenleri ile Roma vatandaşı olan Anadolu yerlileri arasında 11. ve 15. yüzyıllar arasında tamamlanmış bir etnogenez süreci sonucunda oluşan bir etnik gruptur. Dolayısıyla, günümüzde Anadolu’da yaşayan etnik Türkler üç ana etnogenez süreci sonucunda ortaya çıkmıştır:
Asya Hunları = Ön Türkler + Sibirya Sakaları
Orta Çağ Türkleri = Asya Hunları + Orta Asya İranileri
Anadolu Türkleri = Orta Çağ Türkleri + Anadolu Yerlileri
Aslında bu üç etnogenez süreci, “Madem siz Türk’sünüz, neden gözleriniz çekik değil?” şeklindeki basitleştirici argümanları temelden çürütmektedir. Geniş Avrasya bozkırlarına yayılmış Türk halklarının batıda kalan bir kolu olan Oğuzlar, Anadolu ve İran’a yerleşmeden önce Hazar Denizi ile Aral Gölü arasındaki bölgede yaşamakta ve burada Oğuz Yabgu Devleti’ni kurmuşlardır. Bu Orta Çağ Türkleri, Asya Hunları ve Orta Asya bölgesindeki İrani halkların bir etnogenezi sonucunda şekillenmişti. Bu durum, onların halihazırda önemli ölçüde Batı Avrasya genetik mirasını taşıdıklarını göstermektedir. Dolayısıyla, Oğuzların yaklaşık bin yıl önce Anadolu’ya geldiklerinde, Yakutlar veya Sakalar gibi belirgin Doğu Asya fenotipine sahip Türk halklarından ziyade, günümüzdeki Özbek veya Türkmenlere benzer fiziksel özellikler taşıdıkları tahmin edilebilir. Oğuzların ataları olan Hunların, Orta Asya’daki Hint-Avrupa topluluklarıyla etkileşime girerek milattan önce bile Batı Avrasya genetik mirasını taşıdıkları genetik verilerle desteklenmektedir. Nitekim II. Murad döneminde yaşamış olan Yazıcıoğlu Ali’nin 15. yüzyılda kaleme aldığı, Oğuz boyları, Selçuklular, İlhanlılar ve Osmanlıların kuruluşunu anlatan “Tevarih-i Ali Selçuk” (Selçukname ya da Oğuzname) adlı eserinde şu ifadeler yer almaktadır:
“…..ravîler rivayet ederler ki, Oğuz kavmi Türkistan’dayken şekilleri Moğol çehre idi ve lehçeleri dahi onlara yakın idi, çün İran zemin ve Rûm ve Şama geldiler şekiller Tacik çehre ve dilleri revân ve yumuşak oldı idiler.” [3]
Görüldüğü üzere Oğuzların fenotipleri ve konuştukları Türkçe Horasan ve Anadolu’ya girişle beraber değişmiştir. Öncesinde Moğollara benzetilmeleri daha çekik gözlere sahip olduklarını göstermektedir.
DNA Testi Nasıl Yaptırılır?
Günümüzde MyHeritage, 23andMe veya FamilyTreeDNA gibi şirketler aracılığıyla DNA testi yaptırabilir ve elde ettiğiniz ham DNA verilerinizi ikincil analiz platformlarına yükleyerek genetik haritanızı çıkarabilirsiniz. (Not: Şu an Türkiye’den küresel çapta DNA testi hizmeti alabileceğiniz tek şirket, mevcut gümrük düzenlemeleri nedeniyle FamilyTreeDNA’dır.)
Ham DNA verilerinizi IllustrativeDNA sitesine yüklediğinizde, “periodical ancient ancestry breakdown” (dönemsel antik soy dökümü) metoduyla farklı tarihsel dönemlerdeki insan topluluklarını referans alarak genetik yapınızı modelleyebilirsiniz. Alternatif olarak, verilerinizi GEDmatch platformuna aktarırsanız, “admixture analysis” (karışım analizi) yöntemiyle DNA’nızı dünyanın çeşitli bölgelerindeki referans popülasyonlarıyla karşılaştırarak genetik kökeninizi analiz edebilirsiniz. Bu süreci, bileşenleri farklı ata popülasyonları olan genetik yapımızın bir tarifini oluşturmak olarak düşünebiliriz. Türk genetik yapısının analizi için en uygun hesaplama yöntemi, GEDmatch platformunda bulunan Dodecad K12b testidir. Bu hesaplayıcı, genetik mirasınızın detaylı bir şekilde incelenebilmesi amacıyla seçilmiş 12 modern popülasyonu referans olarak kullanmaktadır. DNA’nız bu 12 referans popülasyonla karşılaştırılır ve değerlendirme yapılır. Bu 12 referans popülasyon şunlardır:
1) Sibiryalı (Siberian): Sibirya’ya özgü yerli halkları kapsar.
2) Kuzeybatı Afrikalı (Northwest African): Mağrip bölgesindeki Berberiler, Araplar ve Tuareg halkları bu gruba dahildir.
3) Güneydoğu Asyalı (Southeast Asian): Tayland, Vietnam, Malezya ve çevre ülkelerden gelen çeşitli halkları içerir.
4) Atlantik Akdenizli (Atlantic Med): Avrupa, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’nun harmanlandığı Akdeniz çevresindeki nüfusları kapsar.
5) Kuzey Avrupalı (North European): İskandinavya, Britanya Adaları ve Orta Avrupa’nın bazı bölgelerini kapsar.
6) Güney Asyalı (South Asian): Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve çevre ülkelerin halklarını içerir.
7) Doğu Afrikalı (East African): Kenya, Tanzanya ve Etiyopya gibi ülkelerin halklarını kapsar.
8) Güneybatı Asyalı (Southwest Asian): Arap Yarımadası ve çevresindeki bölgelerden gelen halkları içerir.
9) Doğu Asyalı (East Asian): Çin, Japonya, Kore ve Moğolistan’ı kapsar.
10) Kafkasyalı (Caucasus): Kafkasya bölgesinden çeşitli halkları içerir. Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan bu gruba dahildir.
11) Sahra Altı Afrikalı (Sub-Saharan): Sahra Çölü’nün güneyindeki Afrika nüfuslarını temsil eder. Kuzey Afrika hariç tutulur.
12) Gedrosia: Günümüz İran ve Pakistan’ının bazı bölgelerini kapsayan antik bir bölgedir.
En ekonomik DNA testleri genellikle otozomal DNA verisi sağlarken, daha detaylı bilgiler için Y-DNA ve mtDNA (mitokondriyal DNA) analizlerini içeren daha kapsamlı testler tercih edilebilir. Otozomal DNA hem anne hem de baba tarafından gelen tüm ataların genetik bilgisini taşıdığından, eğer kişinin soyunda çok farklı coğrafyalardan gelen atalar varsa, tek başına fazla bilgi vermeyebilir. Kromozomlarla aktarılan otozomal DNA ve Y-DNA’nın aksine, mtDNA annenin mitokondrisinden çocuğa geçtiği için, yalnızca anne soyunun (anne, annenin annesi, annenin annesinin annesi gibi) takip edilmesine olanak tanır. Ancak mtDNA sonuçlarının sağlıklı yorumlanabilmesi için bu alanda daha fazla bilimsel araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Sadece baba soyundan (baba, babanın babası, babanın babasının babası şeklinde) aktarılan Y-DNA ise bize daha spesifik ve önemli bilgiler sunar. Y-DNA, nesiller boyunca daha az değişime uğrayan, uzun soluklu ata bağlantılarını ortaya çıkarabilmektedir. Örneğin, günümüz Anadolu gen havuzunu incelediğimizde, Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya daha önce bu bölgede hiç görülmemiş veya çok nadir rastlanan Y-DNA haplogruplarını getirdiklerini görmekteyiz. Bu Türklerin Anadolu’daki yerli nüfustan ayrı bir etnik grup olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Günümüz DNA test şirketlerinin karşılaştığı en büyük eksiği, Türkiye Türklerini doğru bir şekilde modelleyecek yeterli kategori ve referans popülasyonu sunamamalarıdır. Ancak son yıllarda bu alandaki eksikliklerin giderilmesi yönünde ilerlemeler kaydedilmektedir. Bilimsel çalışmalar sonucu elimizde Hun, Göktürk ve Karahanlı dönemlerine ait önemli DNA örnekleri bulunmasına rağmen, Türkiye Türklerinin doğrudan ataları olan Oğuz Türkmenlerine ait yeterli genetik veri henüz mevcut değildir. Gelecekte Oğuz Yabgu Devleti, Selçuklular ve Beylikler döneminden Oğuz Türkmen DNA örneklerinin bulunması durumunda, Anadolu’daki etnik Türk varlığının genetik temelleri daha kapsamlı ve anlamlı bir şekilde açıklanabilecektir.
Anadolu’daki Genetik Türk Mirası
Daha önce belirttiğimiz gibi, etnisite yalnızca genetik temellere dayanmamakta, aynı zamanda dil, kültür ve din gibi çeşitli faktörlerle de şekillenmektedir. Türklük kimliği, tüm bu faktörlerin tamamen veya büyük ölçüde kesiştiği bir bütünlüğü temsil etmektedir. Etnik Türklük, özünde ananevi bir bilinç meselesidir. Bu bilinç, kişinin aile ve ata mirası üzerinden kendisini Türk olarak bilmesi ve Yörük, Manav, Çepni, Türkmen, Avşar gibi Türklüğün çeşitli alt kollarından birine ait olduğunu bilmesi şeklinde tezahür eder.
Genetik veriler incelendiğinde, DNA test sonuçları Anadolu Türklerinin genetik profilinin kendine özgü olduğunu ve Anadolu ile İran’da bulunan diğer yerli etnik gruplardan belirgin şekilde ayrıldığını göstermektedir. Türkleri diğer etnik gruplardan ayıran en önemli genetik bileşen, Türkistan’dan getirilen Doğu Avrasya (DA) mirasıdır. Daha önce bahsettiğim GEDmatch Dodecad K12b testinde 12 referans popülasyon bulunmaktadır. Doğu Avrasya mirası, bu 12 popülasyonun 3’ünü oluşturan Doğu Asya, Güneydoğu Asya ve Sibirya oranlarının toplamından elde edilir. Türkiye’deki diğer etnik gruplarda Doğu Avrasya mirası neredeyse sıfıra yakın değerler gösterirken, etnik Türklerde bu oran ortalama olarak %10 civarında seyretmektedir. Ancak bu değer, bölgesel olarak belirgin farklılıklar gösterebilmektedir. 1500 yılına tarihlenen iki Osmanlı Türkü’nün DNA analizi sonucunda, Doğu Avrasya oranı ortalama %32.5 olarak tespit edilmiştir [5]. DA oranının yaklaşık üç katının, Orta Çağ Oğuz mirasını yansıttığı kabul edilirse, günümüz Türkiye Türklerinin ortalama %30 civarında Malazgirt’te zafer kazanmış atalarının genetik mirasını taşıdığı söylenebilir. Türkiye’de kendini atadan dededen Türk bilen neredeyse herkesin genetik kalıtımında, az ya da çok orta çağ Türk mirası görülmektedir. Ortalama değerler göz önüne alındığında, Anadolu Türklerinin taşıdığı Orta Asya Türk mirası, modern Avrupa milletlerinin Orta Çağ’daki atalarından taşıdıkları mirastan daha fazladır. Figür 2’deki verilere göre, bir Aydın Türkü Orta Çağ Türk atalarından %35.4 oranında genetik miras taşırken, bir İngiliz Batı Germen Anglosakson atalarından %24.8, bir Alman ise Germen atalarından %30.2 oranında genetik miras taşımaktadır.

“Turkish DNA Project” girişiminin topladığı DNA test sonuçlarını temel alan Figür 3, Türkiye’deki etnik Türklerin il bazında ortalama Doğu Avrasya genetik mirası yüzdelerini ve bu hesaplamalarda kullanılan örnek sayılarını göstermektedir. Bazı illerde sınırlı sayıda örnek bulunmasına rağmen, toplam örnek sayısı (977) bilimsel bir yayında kullanılabilecek yeterlikte bir veri setidir. Burada önemli bir ayrıma dikkat çekmek gerekir: Doğu Avrasya oranı, Orta Asya oranıyla karıştırılmamalıdır. Orta Asya’daki Orta Çağ Türk örnekleri, Batı Avrasyalı ve Doğu Avrasyalı bileşenlerden oluşan karma bir genetik yapıya sahiptir. Verilere göre, Akdeniz ve Ege kıyısındaki illerde Doğu Avrasya genetik katkısı yaklaşık %15 seviyesindeyken, Anadolu’nun iç kesimlerine doğru ilerledikçe bu oran %8’e kadar gerilemektedir. Doğu Karadeniz bölgesi özelinde ise daha belirgin bir farklılaşma gözlemlenmektedir. Giresun’un kuzeyinde bu oran yaklaşık %15 civarındayken, Trabzon, Rize ve Artvin illerinde dikkat çekici bir azalma görülmekte ve oran %1’in altına kadar düşmektedir. Bu genetik veriler, bölgede açık bir sınır hattının varlığını ortaya koymaktadır: Bu sınır Gümüşhane’nin Kürtün ilçesinden başlayarak Trabzon’un Şalpazarı ve Beşikdüzü ilçelerine kadar uzanmaktadır.

Karşılaştırma yapmak için Figür 3’e Karahanlı, Hun ve Göktürkler gibi eski Türklerden alınmış verilerin eklenmesiyle Figür 4 hazırlanmıştır. 5. yüzyıldan bir Avrupa Hun örneği %23 Doğu Avrasya genetik bileşenine sahipken, Göktürk örneklerinde bu oran %40’a, 10. yüzyıl Karahanlı örneğinde ise %50’ye yaklaşmaktadır. Günümüzde Türkistan bölgesinde yaşayan Türkmen topluluklarının örnekleri de Türkiye ortalamasından daha yüksek Doğu Avrasya oranları sergilemektedir. Bu karşılaştırmalar açıkça göstermektedir ki, Oğuz Türklerinin Anadolu’daki Roma tebaasıyla gerçekleştirdiği etnogenez süreci sonucunda, Doğu Avrasya genetik miraslarında belirli bir azalma meydana gelmiştir. Bu genetik değişim, tarihsel göç ve kültürel etkileşim süreçlerini destekleyen biyolojik kanıtlar sunmaktadır.

Figür 5, Balkan, Anadolu ve Azerbaycan Türklerini kapsayan tahmini Orta Çağ Oğuz mirası oranlarını gösteren bir çalışmayı temsil etmektedir. Bu genetik veriler, bölgesel dağılım açısından önemli bilgiler sunmaktadır. Verilere göre, Anadolu genelinde ortalama %30 civarında bir Oğuz Türkmen genetik mirası tespit edilirken, belirli bölgelerde bu oran çok daha yüksek seviyelere ulaşmaktadır. Özellikle Bolu’da, Giresun’daki Çepni Türkmenleri arasında, Güney Toroslar’da ve Menteşe yöresindeki Yörük topluluklarında bu oran %50’nin üzerine çıkmaktadır. Bu genetik bulgular aynı zamanda, Ermeniler ve Farslar tarafından sıklıkla Türk kimliği sorgulanan Azerbaycan Türklerinin, Kafkasya ve İran’daki diğer etnik gruplardan genetik olarak ayrı bir topluluk olduğunu bilimsel verilerle teyit etmektedir. Bu durum, Azerbaycan Türklerinin özgün etnik kimliklerini destekleyen önemli bir kanıt niteliğindedir.

Figür 6, 7 ve 8, Mersin, Antalya ve Giresun illerinden alınan üç Türk DNA örneğinin genetik analizini göstermektedir. Analiz, bu örneklerin hangi referans popülasyonlara genetik yakınlık gösterdiğini, taşıdıkları Doğu Avrasya mirası oranlarını ve hangi Orta Çağ topluluklarıyla modellendiğini ortaya koymaktadır. Verilere göre, Mersin, Antalya ve Giresun’dan alınan Türk örnekleri Anadolu’daki diğer Türk popülasyonlarına genetik yakınlık göstermektedir. Bu örnekler sırasıyla %15.8, %14.2 ve %15.8 oranlarında Doğu Avrasya genetik mirası taşımaktadır. Bu üç örneğin genetik yapısı, yaklaşık %40 Orta Çağ Türk ve %60 Orta Çağ Roma (Doğu Roma/Bizans) tebaası şeklinde modellenmiştir. Bu modelleme, Anadolu’da gerçekleşen tarihi etnogenez sürecinin genetik düzeyde somut bir örneğini sunmaktadır. Bu bulgular, Anadolu Türklerinin genetik yapısının, Orta Çağ’da Orta Asya’dan gelen Oğuz Türkleri ile bölgedeki yerli Doğu Roma tebaası arasındaki etkileşimin bir sonucu olduğunu, bilimsel verilerle desteklemektedir.



Anadolu’daki Rumların Helen/Grek kökenli olmadığı, aksine Helenleşmiş yerli Anadolu nüfusu olduğu iddiasını destekleyen güçlü genetik kanıtlar, Figür 9’da üç Anadolu Rum’unun DNA analizinde açıkça görülmektedir.


Orta Anadolu, Kapadokya ve Pontus bölgelerinden alınan üç Rum DNA örneği modellendiğinde, genetik yapılarında “Antik Yunan” bileşeni hiç referans alınmamıştır. Bu Rum örnekleri, ağırlıklı olarak Bronz Çağı yerli Anadolu ve Kura-Araxes (Kafkasya) örnekleriyle modellenmiştir. Orta Anadolu ve Kapadokya Rumlarında tespit edilen yaklaşık %9’luk bozkır genetik mirasının, Anadolu’ya Uzak Asya’dan gelen ve “Ön-Helenler” olarak nitelendirebileceğimiz Hint-Avrupa halklarının etkisinden kaynaklanması muhtemeldir. Figür 10’da gösterilen, Bizans döneminde Çorum bölgesinden alınan bir Rum DNA örneği, anakara Yunanistan’daki Yunanlara genetik olarak daha uzak, buna karşılık Anadolu’daki diğer Rum ve Ermeni örneklerine daha yakın bir profil sergilemektedir. Bu örneğin genetik modellemesinde sadece %0.4 gibi çok düşük bir oranda antik Yunan bileşeni tespit edilmiştir. Bu genetik bulgular, Anadolu Rumlarının çok az miktarda Grek genetik mirası taşıdıklarını ve esasen kültürel olarak Helenleşmiş/Grekleşmiş Anadolu yerlileri olduklarını bilimsel olarak doğrulamaktadır.

Figür 11’daki PCA grafiği Türklerin genetik profilinin nasıl Orta Çağ Türkleri ile Anadolu yerlileri arasında bir kümelenme oluşturduğunu açıkça göstermektedir. Grafikte, Türkistan Türkmenlerinin genetik olarak Anadolu Türkleri ile Orta Çağ Türkleri arasında bir konumda yer aldığı, Özbeklerin ise Orta Çağ Türklerine biraz daha yakın bir genetik profil sergilediği görülmektedir. Dikkat çeken önemli bir bulgu, Türkiye Türkleri ile Azerbaycan Türklerinin genetik yakınlığının bir kesişim oluşturacak kadar fazla olmasıdır. Bu genetik yakınlık, bu iki Türk topluluğu arasındaki tarihsel ve kültürel bağları destekleyen biyolojik bir kanıt sunmaktadır. PCA grafiğinde ayrıca, Trabzon bölgesindeki Türklerin Laz, Ermeni ve Rum popülasyonlarıyla, Erzurum bölgesindeki Türklerin ise Ermeni, Kürt ve Azerbaycan Türkleriyle yakın genetik kümelenmeler gösterdiği tespit edilmiştir. Bu genetik kümelenmeler, coğrafi komşuluk ilişkileri ve tarihsel etkileşimlerle tutarlılık göstermektedir.

Sonuç olarak, Türkiye Türklerinin ortaya çıkışı, bir “elit yönetici sınıfın” baskınlığıyla açıklanamaz. Anadolu’daki Türk varlığı, yalnızca küçük bir savaşçı zümrenin gelip tüm bölgeye kendi dilini ve kültürünü dayatması şeklinde basitleştirilemez. Tarihsel kayıtların, özellikle Roma/Bizans kaynaklarının da doğruladığı üzere, Malazgirt Zaferi sonrasında Anadolu’ya önemli miktarda Türkmen nüfusu göç etmiştir. Bu Oğuz toplulukları hem kültürel ve dilsel açıdan hem de genetik bakımdan bölgeyi derinden etkilemiş ve dönüştürmüştür. Güncel genetik araştırmalardan elde edilen veriler, günümüz Anadolu Türklerinin kayda değer bir oranda Orta Asya kökenli Oğuz Türkmen genetik mirası taşıdıklarını bilimsel olarak ortaya koymaktadır. Bu genetik bulgular, Anadolu Türklerinin tartışmasız bir şekilde etnik olarak Türk kimliğine sahip olduklarını doğrulamaktadır. Anadolu’daki Türk varlığı hem kültürel hem de biyolojik sürekliliği olan, tarihsel temellere dayanan bir gerçektir.
Kaynakça
[1] Oxford Sözlük
[3] Tarih Objektifinde Hz. Peygamberin Hadisleri ve Türkler, Zekeriya Kitapçı https://belleten.gov.tr/tam-metin/1843/tur
[4] https://x.com/denizcan_dede/status/1359070324348887042 (Turkish DNA project üyesi)
[5] The first horse herders and the impact of early Bronze Age steppe expansions into Asia
[6] https://x.com/denizcan_dede/status/1892883196431224998 (Turkish DNA project üyesi)
Bir yanıt yazın