Son Kale

Gelir bir söz çağların ötesinden
Ovalardan, çöllerden, nehirlerden
Eritilecek dağlar var tez elden
Biter Oğuz uykusu, uyanırız!

Türklüğün son kalesi de düşerken
Toroslar yine olsun bize mesken
Dadaloğlu gaipten seslenirken
Merd-i meydan vaktidir, savaşırız!

Yiğit gönlünde olmasın hiç tasa
Tükenmez budunda ne er ne yasa
Dört bir yanımızı da düşman sarsa
Gayız dolu kanımızla boğarız!

Bizi Türk yaratana bin hamdolsun
Vatanı Türk’e dar eden kahrolsun
Türkeli ebediyen Türk’ün olsun
Yolun sonu büyük Turan, varırız!

Süleyman Armağan Er

Anadolu

Tuğrul ile Çağrı bir kartalın iki yüce başı
O kartal ki Malazgirt’te ırkımızın yoldaşı
Tuğu kaldırdı ordular, değişti tarihin akışı
Anacak neslimiz çağlar boyu o savaşı

Kırılsın kilitler, açılsın kapılar, gidelim
Atlarımızı Türkistan’dan İznik’e sürelim
Derviş olup Horasan’dan gelelim
Hakkın sırlarına Diyar-ı Rum’da erelim

Bu göklerden gelen ilahi bir dilektir
Anadolu’nun Türkiye olması felektir
Türk’ün töresini yaymak kutlu emektir
Bu ülkü için çelik yürekler gerektir

Bil ki dileğin sönmeyen bir ateş olmalı
Demir dağları eritecek kadar yanmalı
Sen ki milletini kör kuyulardan çıkarmalı
Sonra Mete’yi, Alparslan’ı, Fatih’i anmalı

Sandığından yakın Seyhun, Ceyhun ırmakları
Unutma evvelce giden adı olmayan ruhları
Göz kırpmadan çekmeli kınından kılıçları
Yurt için sel gibi akmalı soylu Türk kanları

Süleyman Armağan Er

Tarih Bekliyor

Baideng’te yaktı Metehan kutlu ateşi
İslam’la müjdelenip oldu bir gazâ nefesi
Aşina peşinde bitmez cihangirlik hevesi
Nizam-ı alem içindir vefalı Türk’ün töresi
 
Mâverâünnehir, Horasan, şanlıdır âkıbet
Malazgirt’te Alparslan için belli istikamet
Hoca Yesevi vermiş Oğuz’a nice işaret
Diyar-ı Rum’u Anadolu yapan bu hikmet
 
Sırpsındığı, Kosova, Niğbolu, Varna
Kafir Haçlının kalbinde koca bir yara
Fatih’in ordusu köhne Bizans surlarında
Çağ açıp kapatır Romanos kapısında
 
Belgrad, Mohaç, mefkûremiz Viyana
Kutsal (!) Şarlken korkar çıkmaz meydana
San Pietro Türk için kadim kızıl elma
Kanuni Papa’yı titretirken sanki atası Atilla
 
Türkistan’da Turan kılıcını bilerken Enver
Mustafa Kemal Sakarya’da Yunan tepeler
Ne zaman onlar Türk’ü bitirip yok ettik der
Şehadet en büyük şeref, tarih bizi bekler

Süleyman Armağan Er

Turan


Mefkûremiz ezelden beri Turan
Bu yolda can vermiş nice kahraman
Katlimize verilmişse bile ferman
Varlığımız Kızıl Elma’ya ayân
 
Özbek, Oğuz, Kırgız, Kazak
Hepsi aynı od, tek bir ocak
Açılınca yeniden Kurt başlı sancak
Süreriz atlarımızı sökmeden şafak
 
Varsın bu cihanda kimsesiz kalalım
Ülkülerin en yücesi için uçmağa varalım
Dizlerimizi başbuğların önünde vuralım
Ömrümüzde bir defa bahtiyar olalım
 
Ağlar anavatan Rumeli hisli hisli
Bekler akıncı ruhları o kutlu nesli
O nesil ki Rodos, Girit, Tripoliçe’yi bilmeli
İstikbâlde Orhun’la Tuna’yı birleştirmeli
 
Ankara, Bakü, Kerkük, Tebriz
Cinste Türk, lisânda biriz
Buluşunca Ötüken’de hepimiz
Kür Şad’ın ruhu belirir sessiz
 
Gelin Horasan’dan bozkırı aşalım
Altaylar’ın şâhikasında buluşalım
Tekrardan Çin Seddi’ne yarışalım
Irkımız için delice vuruşalım

Süleyman Armağan Er

Türk Tasavvuf Edebiyatına Saygı

Başında altın tac olsa ne fayda imiş
Saltanat bir selâyla toprak altında biter
Derviş yollarda meşk edip tutuşmuş
Mâşukun elinden bir damla su ister
 
Gâfil mâl ü dünyâyı dâim sanmış
Son nefesle dâru’l-bekâ bizi bekler
Şu fânî gök kubbe erenlere dar gelmiş
Ruh Hak deryâsında ferahlamak ister
 
Divane derviş gam-ı aşkınla kavrulmuş
Abdal gibi cânân peşinde koşmak ister
Hüda emâneti gövdemde durmaz olmuş
Mecnûn gibi çöllerde teslim olmak ister
 
Deli gönlüm cihandan âzâde olmuş
Han-ı dünyada kervân-ı mevti bekler
Mâşukumu ararken yolum kaybolmuş
Bu âciz kul Yunus gibi yanmak ister
 
Âşık dünyevi hevesten âmâ olmuş
Gül bahçesinde derdine dermân ister
Vusladı ararken cânı terk etmiş
Süleyman hayâlden uyanıp şaraptan ister

Süleyman Armağan Er